Bakırköy’den Elazığ Hapishanesine duruşmaya katılmak için götürülen devrimci tutsak Güneş Akan, ETHA haber ajansına ulaşarak gördüğü işkenceyi anlattı. Çıplak arama dayatmasına maruz kalan, saatlerce aç ve susuz bırakılan, soğuk ve böceklerle dolu bir odada bekletilen Akan, işkenceye uğramasına rağmen hakkında “disiplin” cezası verildi.
Devrimci tutsak Güneş Akan, üç yıldır süren mahkemesinin duruşmasına katılmak için Bakırköy Kadın Kapalı Hapishanesinden götürüldüğü Elazığ T Tipi Kapalı Hapishanesi girişinde çıplak arama dayatmasına maruz kaldı, yanında bulunan su ve yiyeceklere el konuldu, pis ve böceklerle dolu soğuk hücreye kondu, kendisine su ve yemek verilmedi. Akan, ertesi gün çıkarıldığı mahkemeye en az 12 saat aç ve susuz mide bulantısı ve baş ağrısıyla götürülürken kendisine sadece kuru ekmek verildi.
Kasım ayı başında götürüldüğü Elazığ’da hala tutulan siyasi tutsak Akan’ın yaşadığı işkenceyi dışarıya duyurması ise engellendi. İHD’ye başvuru fakslarına el kondu, mektupları karalandı. Akan, yaşadıklarını şöyle aktardı: “Kasım ayı başında üç yıldır süren mahkemem için Bakırköy’den getirildikten sonra yaşadıklarım yıllardır (ve son yıllarda daha da artarak devam eden) hapishanelerdeki insanlık dışı keyfi uygulamalarına, hak gasplarına bir yenisi daha eklendi. Politik bir tutsak olarak içeriyle dışarının, dışarı ile içerinin politikasının hiçbir zaman bağımsız olmayacağı, olmadığı bilinciyle karşılaştığımız hukuksuz-adaletsiz uygulamaları anlatmak, yazmakta sessiz kalmamanın mücadele etmenin bir yöntemi olduğu gerçeğiyle aldım kalemi elime.
“ÇIPLAK ARAMA DAYATILDI”
3 Kasım Perşembe günü akşam 21.00-22.00 saatleri arasında hapishanenin kapısındaydım. Girişteki kayıt işlemlerinin ardından, üst arama kısmına geldiğinde ‘ayakkabın dahil üstünü başını, çıkaracaksın. Vücudunda yara-bere var mı? (Sözde beni getirenler yolda bana şiddet uygulamış olabilirler ben de korkup söylemeyebilirmişim) Ona bakacağız denilerek çıplak arama dayatıldı.
“SU VE YİYECEKLERİME EL KOYDULAR, ÇİFTE TELLİ OYNADILAR”
Böyle bir durum yaşamadığımı, ayrıca yaşamış olsam bile muhatabımın kendileri olmadığını, çıplak arama yönteminin insanlık onuruna aykırı olduğunu söyleyerek bu dayatmayı reddettim. Bunun üzerine hemen girişte bulunan x-ray cihazını geçmeden, içerisinde iki oturak dışında hiçbir şeyin olmadığı bomboş bir odaya götürüldüm. Bu tartışmayı benimle yürüten beş altı kişilik kadın-erkek gardiyan grubunun ses tonları, diyalog ve yaklaşım biçimlerinden (düşmanca) bir çözüm çıkmayacağını anlamış muhatap olacağım sorumluları beklerken, birkaç dakika sonra aynı grup içeri girdi. Yine aynı tartışma yine aynı dayatmada bulunduktan sonra bu sefer yanımda bulunan eşyalarımı zorla alıp çıktılar. Eşyalarım arasında su ve ambalajlı yiyeceklerimi istediğimde ise alaycı davranışlarla karşılaştım. Bu yaptıklarının suç olduğunu, temel insani ihtiyaçlarıma el koymaya haklarının olmadığını tekrarlamaktan yarım saat sonra vazgeçtim. Çünkü söyleyeceklerimin karşıdakiler için bir anlam ifade etmediğini, saatlerce yüksek sesle müzik açarak Ankara havası eşliğinde çifte telli oynayarak, alkışlı kahkahalı hallerini görünce ‘şaşkınlığımı’ bir kenara bırakıp ikna oldum.
“BUZ GİBİ HÜCREDE SUSUZLUKTAN SABAHA KADAR UYUYAMADIM”
Zorla tutulduğum odaya-hücreye gelecek olursam; kir pas içinde, sayısız izmarit ve çöplerin yanı sıra duvardan duvara tur atan hamam böceğinin olduğu bir yer. Saat gece yarısına doğru ilerlediğinde karşımdakilerin ne şen kahkahaları ne ellerinde çay-kahve ile odanın camından beni gözetlemelerine ne de midemi bulandıran hamam böceği ve ortama aldırış etme karar verdim. Zira tüm bunların duygusal-psikolojik şiddet-işkence olduğu apaçıktı. Yorgunluk ve açlıktan ve buz gibi hücrede sabaha kadar soğuktan uyuyamadım. Yanı sıra susuzluktan dilimin damağımın kurumasıydı beni meşgul eden. Bu halde sabah 07.30’da mahkemeye götürülmek için hücreden çıkarıldığımda, akşamki erkek gardiyanlardan biri hiçbir şey olmamış gibi bir poşetin içine koymuş olduğu iki ekmeği bana uzatıp ‘al kumanyan’ diyerek yüzüme bakıyordu. ‘Şaka mısınız? Utanmadan ekmek mi veriyorsunuz bana’ demeden edemedim. Yanımdaki suyu, erzağı zorla alıp vermeyen gardiyan, ‘kural gereği her mahkeme ekmek verilir’ diyerek kendisini temize çıkaran açıklamasını yaptı. Peki benim bu koşullarda sabaha kadar aç, susuz bırakılıp, mahkemeye baş ağrısı, mide bulantısı yaşayarak katılmama sebep olmaları hangi ‘kurala’ bağlıydı acaba?
“DURUŞMADAN DÖNDÜĞÜMDE 20’YE YAKIN GARDİYANLA KARŞILAŞTIM”
Akşama doğru saat 17.15 civarı Dersim’de görülen duruşma sonrası tekrar Elazığ Hapishanesinin kapısına geldiğimde bu kez hapishanenin ikinci müdürü, bir kadın başgardiyan ve 20’ye yakın gardiyan ile beni ‘karşılayıp’, ‘akşam bir sıkıntı yaşamışsın’ dediklerinde gülesim geldi. ‘Sıkıntı mı? Yaşadığım resmen işkenceydi’ diyerek akşamki ‘sıkıntımı’ tartıştığımda ise ‘Turgay’ isimli müdür, hem hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi davrandı hem de her söylediğimi boşa düşüren yaklaşımıyla ‘önce personelimi dinlemeliyim. Sonra gereken neyse yapılır’ dedi. Ve birkaç gün sonra aramaya karşı gelmekten bir ay görüş cezası istemiyle disiplin soruşturması açılarak gereken yapıldı.
“SESİMİ DUYURMAMI ENGELLEMEYE ÇALIŞTILAR”
Savunmamı yapmak için çağrıldığımda bu kez karşımda bulunan başka bir müdüre ‘kim olursa olsun bir tutukluyu bu koşullarda tutmaya hakkınız yok. Yaptığınız suçtur, işkencedir, insanlık suçudur’ sözlerime karşı ‘yaşadıkların beni ilgilendirmez. Soruşturma kapsamına girmiyor. Bir şikâyetin varsa gerekli yerlere şikâyette bulunursun’ cevabını verdi. Gerekli yerlerin adaleti sağlayacağına dair şüphelerim olmasına rağmen şikâyette bulundum elbette. Fakat tüm bunlar yetmezmiş gibi mektuplarımda yaşadıklarımı anlattığım için ‘korku-panik yaratmak’ ve ‘yalan yanlış’ bilgiler verdiğim-yazdığım iddiasıyla yazdıklarımın üstü çizilerek gönderildi. İHD’ye yaşadıklarımı yazdığım faxa ise el konuldu. Sanki bir deliymişim tüm bunları kendim uydurup yalan söylüyormuşum ithamlarında bulunan hapishane idaresi yaşadıklarımın duyulmaması için elinden geleni yapıyor.
İçeride de dışarıda da her zaman gerçeklerin üstü kapatılmaya çalışılıyor. Ama gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkma gibi bir huyu var. Aynı şemsiyenin altında toplanan insanlar olduğu sürece, hakikat için her koşulda mücadele ettiğimiz zaman gerçekler hiçbir zaman saklı kalmaz. Hapishane idaresinin keyfi uygulamalarıyla mektuplarıma el koyması, yaptıkları hukuksuzluğu saklamaktan başka bir anlam taşımıyor. Ben değil yerimde başka biri de olabilirdi. Ki şu an hapishanelerde başta hasta mahpuslar olmak üzere binlerce insan ‘kurallar’ gereği akıl almaz keyfi uygulama ve hak gaspları yaşamakta. Belki, düğmesine basacağım bir ketılım yok, fakat dışarıya sesimi(zi) duyuracağım(ız), birbirimizin sesine ses olup mücadele edeceğimiz yöntemler çok. Çünkü haksızlığa karşı her susuş, yenisini doğurur. Berxwadan jiyane.”
Güneş Akan
Elazığ Kadın Kapalı Hapishanesi
6 Aralık 2022