Almanya’nın Kiel kentinde Tutsakların Sesi Platformu (TSP) “Türkiye ve Kürdistan’da Siyasal Gelişmeler ve Hapishanelerde durumlar” konulu panel gerçekleştirildi.
Kiel Alevi Toplumu lokalinde gerçekleştirilen panele konuşmacı olarak TSP temsilcisi Baki Selçuk katıldı. Konuşmasına 28 Ocak 1921’de ölümsüzleşen Mustafa Suphi ve 14 yoldaşını, 23 Ocak 1983’de ölümsüzleşen Ali Aktaş’ı, 15 Ocak 1919’da ölümsüzleşen Rosa Lüksemburg ve Karl Liebknecht’i, 9 Ocak 2013’te ölümsüzleşen Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’i ve 3 Ocak 2023’te ölümsüzleşen Zeki Gürbüz ve Özgür Namoğlu’nu anarak başlayan TSP temsilcisi, Türkiye ve Kürdistan’daki gelişmelerin siyasal analizini yaptı.
Kapitalizmin modern bir kölelik düzeni olduğunu belirten Selçuk, Türkiye ve Kürdistan’da sömürgeci faşist diktatörlüğün, işçi sınıfına, emekçilere, Kürt halkına, Alevi inancına, kadınlara, LGBTİ+lara, gençlere yönelik saldırılarını, Güney Kürdistan ve Rojava’ya yönelik işgal saldırılarının sürdüğünü anlatarak, ancak tüm bu saldırıların devrimcilerin, Kürtlerin özgürlük mücadelesini engelleyemediğini vurguladı.
Güney Kürdistan’da Türk devletinin gerillaya karşı kimyasal silahlar kullanarak sonuç almaya çalıştığını, ancak bunda da başarılı olamadığını, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarak kadına yönelik şiddetin arttığını, ancak kadınların mücadeleden geri adım atmadığını, Alevi’leri kendisine yedeklemek için Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde “Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı” kurduğunu ancak Alevilerin büyük bir kurultay ile devletin Alevisi olmayacaklarını gösterdiklerini, işçi grevlerini yasaklayarak işçi sınıfının mücadelesini engellemeye çalıştığını ancak Schneider Enerji’de, Bekaert’te olduğu gibi işçilerin grev yasaklarını paçavraya çevirdiğini anlattı.
Son aylardaki işçi sınıfının birçok grev ve direnişinden örnekler veren Selçuk, LC Waikiki işçilerinin direnişinin de kazanımla sonuçlandığını açıkladı.
Faşist saray rejiminin seçimlere doğru giderken, Kobanê kumpas davası, Gezi Davası, HDP’ye açılan kapatma davası gibi davalarla direnişi, sokağı hedef alan güçleri susturmaya çalıştığını, ancak bunu başaramadığını ve başaramayacağına değinen Selçuk, seçimlere dair yanılsamalara dikkat çekerek, iki burjuva kamptan birine yedeklenmek yerine Emek ve Özgürlük Güçlerinin alternatif bir seçenek olarak ortaya çıkmasının önemini vurguladı.
İran’daki ayaklanmayı selamlayan ve desteklenmesi gerektiğini belirten Selçuk, konuşmasının ikinci bölümünü hapishanelerde tutsakların durumlarına ayırdı.
Hapishanelerde tutsakların durumu
Adalet Bakanlığı’nın açıklamasına göre, Türkiye hapishanelerinde 02.01.2023 tarihli verilere göre 341 bin 497 tutsak olduğunu, var olan 399 hapishane kapasitesinin 289 bin 974 kişi olduğunu söyleyen Selçuk, bunun kapasitenin üzerinde 52 bin 500 civarında tutsak olduğu anlamına geldiğini söyledi.
Türk devletinin yüksek güvenlikli hapishanelerin kapasitesini, yaklaşık 2 sene içinde 3 kat artırdığını, A’dan başlayan hapishane türlerinin Y harfine kadar geldiğini belirtti.
Hapishanelerde devrimci tutsaklara yönelik işkence, hak gaspları, hücre cezaları, katletmeler, hasta tutsakların tedavilerinin engellenmesi, infaz yakmalar gibi bir dizi baskıların olduğunu, devletin devrimci tutsakları hapishanelerde öldürmeye yönelik politika güttüğünü anlattı.
Selçuk, hapishanelerdeki baskıları şöyle sıraladı: Tecrit, sağlık ve tedavi hakkının engellenmesi, haberleşme ve ifade özgürlüğünün engellenmesi, çıplak arama, ağız içi arama uygulaması, koğuş baskınları, aramalar, eşyaların tahrip edilmesi, hijyen ve temizlik malzemelerinin ellerinden alınması, kitapların, gazetelerin, dergilerin, mektupların verilmemesi veya aylar sonra verilmesi, dayak ve ağır işkenceler, intihara zorlama, 24 saat kamera ile izlemeler, sosyal faaliyetlerin tamamen yasaklanması, tutsakların temiz hava ve güneş ışığından mahrum bırakılması, soğuk ve sıcak suya erişim engeli, sürgün ve sevkler.
Bu baskılara örnekler vererek konuşmasını sürdüren Selçuk, tutsakların infazlarının yakılarak tahliye edilmemelerini ve hasta tutsakların durumunu da birçok örnekle anlattı.
Dışarda ailelerin, insan hakları savunucularının tutsakları sahiplendiğini ancak, toplamda bu mücadelesinin zayıf kaldığını belirten Selçuk, devrimci tutsaklarla dayanışmanın büyütülmesi çağrısı yaparak konuşmasını sonlandırdı.
Panel soru ve cevap, katılımcıların görüş belirtmesiyle sonlandı.