Fransa’nın başkenti Paris’te 18 Mart Uluslararası politik tutsaklarla dayanışma günü kapsamında düzenlenen panelde değişik ülkelerde yaşanan sorunlar tartışıldı. Tutsakların Sesi Platformu (TSP) ve Young Struggle (YS) tarafından düzenlenen panele İHD İstanbul Şube başkanı Gülseren Yoleri, Filistinli tutsaklarla dayanışma ağı Samidoun temsilci ve TSP temsilcisi konuşmacı olarak katıldı.
İşkence ve tecritle katledilen politik tutsaklar ve devrim şehitleri için yapılan saygı duruşuyla başlayan panelde ilk sözü TSP temsilcisi aldı. Uluslararası Politik Tutsaklarla Dayanışma Günü’nün tarihçesine ilişkin bilgi veren TSP temsilcisi, emperyalist-kapitalist sisteme, faşizme, sömürgeciliğe, ırkçılığa, erkek egemen iktidarlara karşı mücadele yürüten devrimcilerin, antifaşistlerin, insan hakları savunucularının, aydınların, çevre hareketinden insanların tutsak edildiğini söyledi.
Farklı ülkelerden örnekler veren TSP temsilcisi, devrimci mücadelenin olduğu her yerde politik tutsakların olduğunu belirtti. Almanya devletinin ceza yasasının 129a ve b maddelerine dayanarak mücadeleci kesimlere saldırdığını, davalar açtığını, özellikle Kürt özgürlük hareketini hedef aldığına dikkat çeken TSP temsilcisi, Almanya hapishanelerinde 11’i Kürt özgürlük hareketinden ve 3 DHKP-C davasından olmak üzere toplam 19 politik tutsak bulunduğu söyledi. TSP temsilcisi, kısa bir süre önce de RAF üyesi olmak suçlamasıyla Daniela Klette’nin tutsak edildiğini hatırlattı.
Sırbistan’da enternasyonalist devrimci Ecevit Piroğlu’nun 3 yıldır tutuklu olduğunu ve tahliye edildiği gün tekrar tutuklandığından açlık grevine başladığını söyleyen TSP temsilcisi, dayanışma çağrısında bulundu.
Samidoun temsilcisi ise sözlerine sosyalist gençlik örgütü Young Struggle (YS) ve genç kadın örgütü ZORA’ya teşekkür ederek başladı. Samidoun Almanya’da yasaklandığında yanımızda oldular dedi. “Samidoun olarak enternasyonal alanda Filistinli tutsakların yaşadıkları sorunlara dair duyarlılık geliştirmeye çalışıyoruz” diyen temsilci sözlerine şöyle devam etti:
“Öncesi bir yana, 7 Ekim sonrası büyük bir tutuklama saldırısı oldu. İsrail tarafında çalışan 4 bin işçi kitlesel olarak tutuklandı. Uzun süre yerleri ve kimlikleri bilinmiyordu. Ağır işkencelerden geçirildiler, işgale karşı olan herkes direnişle bağlantılandırıldı. Siyonizmin bu saldırı kampanyası hâlâ sürüyor. Şu anda da yaklaşık 8 bin kişi tutuklanmış durumda.
“Öncesinde resmi rakamlara göre yaklaşık 200’ü çocuk olmak üzere 9500 tutsak İsrail hapishanelerinde bulunmaktaydı. Neyle suçlandığı bilinmeden 6 ay süresince gözaltında tutulma yasasına bağlı olarak tutulanların sayısı ise 3 bindi.
“Bu rakamlar esas itibariyle 7 Ekim öncesinin rakamları, 8 Ekim sonrası ise net bilgilere sahip olmak neredeyse imkansız. Hapishanelere askeri kamplar da eklenmiş durumda. Bu kamplarda çok yoğun işkencelerin yaşandığını bırakılanların anlatımlarından biliyoruz. Örneğin kadın tutuklular açık alanda kafeslerin içerisinde tutularak, soğuk ve yağmurun altında bekletiliyorlar vs.
“Hapishaneler genel olarak dolmuş durumda. Küçücük odalarda 8-10 kişi tutuluyor ve günlük sadece 1 tabaktan biraz fazla pilav veriliyor. Tutsaklardaki aşırı kilo kaybı, bu durumu net bir biçimde ortaya koyuyor. Yüksek tecrit uygulanıyor, yedek kıyafetler bulundurulmasına izin vermiyorlar. Hücrelerdeki camlar Ocak ayı boyunca da açık tutulmuş, hastalanmaları hedefleniyor.
“7 Ekim sonrası tutsak ailelerinden 15-60 yaş grubunda olanlar ziyaret talebinde bulunamıyorlar. Her avukat ancak tek bir müvekkil görme hakkına sahip. Tutsak ölümleri de artmış durumda. Resmi rakamlara göre 7 Ekim’den günümüze 16 tutsak yaşamını yitirmiş durumda. Gazze’de ise 27 tutsak infaz edilmiş. Yine Gazze’de eli kolu bağlı şekilde katledilmiş toplu mezarlar ortaya çıkıyor. Bunların askeri kamplarda yaşandığı açık. Çoğu durumda cesetler ailelere teslim edilmiyor, rehine değişimde şehit bedenlerini de sayıyorlar.
“Öncesinde tutsaklar zindanları birer okula çevirmişti. Direniş içerisinde yer alan örgütlerden tutsaklar hapishanelerde de ortak hareket ediyorlar. Orada da direnişi birlikte örüyorlar. Yıllardır tutuklu bulunan Ahmed Sadat, Fransa’da tutuklu bulunan George Abdullah değişik düzeylerde misyonlarını oynamaya devam ettiler. Türkiye ve Kürdistan tutsakları ve devrimci hareketiyle dayanışma içerisinde oldular.
“Enternasyonal alanda tüm politik tutsaklara karşı uygulanan işkence, tecrit ve kötü muameleleri daha güçlü dile getirme, enternasyonal dayanışmayı güçlendirme göreviyle karşı karşıyayız.”
Panelde son konuşmayı yapan İHD İstanbul Şube başkanı Gülseren Yoleri ise “Bugün hapishanelerde yaşananları rejimin aynası olarak tarif ettik” diyerek sözlerine başladı. Eşitsizlik, ötekileştirme vb. rejimin tutsaklara karşı işlettiği infaz rejiminde çok açık bir biçimde görülüyor diyen Yoleri, şunları söyledi:
“Bugün, 2000’lerde başlayan tecrit uygulamalarının tüm topluma yaygınlaştırılmaya çalışıldığına tanık oluyoruz. Dolayısıyla hapishanelerle dışardaki yaşam arasında böylesine bir paralellik var. Yaygın tutuklamalarla bir yandan itiraz geliştirenin itirazının önüne geçmeye çalışıyorlar, diğer yandan tutsaklara uygulananlarla tüm topluma korku yaymaya çalışıyorlar.
“Türkiye’de tüm hapishaneler dolmuş durumda. Toplamda 403 hapishane bulunmakta ancak her geçen gün de yenileri yapılmakta. Sadece 2023 yılında 16 yeni hapishane inşa edildi. Şehir merkezlerindeki hapishaneler kapatılarak, şehir dışında, yüksek tecrit hapishaneleri inşa ediliyor. Adına kampüs deniliyor, içinde AVM’si olan, içinde çalışanlarının da tecrit edildiği tipten hapishaneler. Şeffaflık tamamen ortadan kaldırılıyor.
“2022 verilerine göre 314 bin 375 mahpus bulunmakta, toplam politik ve adli tutuklu olarak. Burada ayrımcılığa maruz kalanlar sadece politik tutsaklar değil, 13 bin 094 kadın ve çocuk mahpuslarda çeşitli biçimlerde ayrımcılığa maruz kalıyorlar. 0-6 yaş arası 552 çocuk var içerde, sosyal ve psikolojik her türlü şiddet ortamında tutuluyorlar.
“Hasta tutsaklar üzerinden çok değişik düzeylerde yaşam hakkı ihlalleri uygulanıyor. Bir kısmı tedavi edilmeyerek katlediliyor. Bir kısmına ise şüpheli ölüm adı konuluyor, Garibe Gezer örneğinde görüldüğü gibi. Hastaneye gidiş gelişler birer işkenceye dönüştürülüyor, tutsakların tedaviye erişimleri her biçimde engelleniyor. 1997’den beri dile getirilen tecrit sorununun sonuçları bugün açık bir biçimde yaşanıyor. Tutsakların bir kısmında değişik düzeylerde psikolojik sorunlar baş gösteriyor, uygulanan tecridin bir sonucu olarak. Kimi durumlarda tutsaklara ip ya da kesici alet verildiği ve tutsakların intihara teşvik edildiği örneklere dahi rastladık.
“Hapishane giderleri tutsakların omuzlarına yıkılmış durumda. Musluk suları tamamen içilmez durumda, kantinde alınan içme suları, kullanılan elektrik vs. her şey tutsaklardan alınıyor. Aile ziyaretleri dahi çıplak arama dayatmaları, uzak mesafeler, tecrit vb. nedeniyle birer işkenceye dönüştürülüyor. Değişik gerekçelerle infazlar yakılıyor, son dönemde yaşanan tutuklamalarla birlikte tutsaklarla dayanışmanın önüne geçilmeye çalışılıyor.
“Tutsaklara her biçimde sahip çıkmak, tecride karşı her alanda mücadele etmek temel insan hakları mücadelesinin görevlerindendir.”
Panel sorun ve cevap bölümünün ardından son buldu.